Serüvenler

Tersine Göç İçin Motivasyon Hikayeleri 2

Büyük şehirlerden kaçmak ve ya şehirden köye dönüş hikayelerine devam ediyoruz. Yazılacak bir sürü şey olacağından gene olayın bir kenarından tutmayı deneyeceğim. Konuya geçmeden önce neden sürekli yazı girmediğim falan soruluyor onlarla alakalı kısa bir iki şey diyeyim müsaadenizle. İlk söyleyeceğim şey blogların güncelliği. Güncel bloglar hakkında görüşüm negatif. Güncel tutmak için alakalı alakasız, genelde gereksiz, laf olsun diye yazılmış içeriklerle dolu olduklarını düşünüyorum. Her gün yazı girilen blogların kaliteli olamayacağını düşünüyorum ve bununla alakalı bir yazı yazacağım yakın zamanda. Bir diğer konu ise yazacak bir şeyi olmayanlara tavsiyeler mevzusu. İşte bildiklerinizi yazın, anılarınızı yazın, şöyle içerik üretin böyle yapın falan denilmesine sinir olanlardanım. Yazacak bir şeyin yoksa yazmayacaksın arkadaşım. Net kere net. Yazmak zorunda değilsin, yazdığında dünyada müspet manada bir gelişme olmayacak. Bu konu ile alakalı da yazı yazacağım ilerleyen zamanlarda. Neyse

Sadede gelelim. Mesela kırda yaşasanız bu üstte bahsettiğim olaylar gibi saçma sapan işlerle başınız ağrımayacak. Alın size sebep. Serinin bu ayağında çocukların penceresinden bakalım olaya. Onlar şehirde yaşamaktan nasıl etkileniyor diye düşünelim.

En başta akla gelen sıkıntılardan biri yapay ve sanal bir dünyaya hapsettiğimiz onları. Yapay derken oyun alanlarını, çevresini düşünebilirsiniz. Oyuncaklar mesela, doğada yaşayan insanın çevresinde doğal binlerce şey vardır oyuncak niyetine kullanılacak. Ancak apartman dairesine sıkıştırdığımız çocuğumuz için tam tersi geçerli. Ağaca dokunamayacak mesela. Ağaç oyuncağı olabilir ancak asla gerçek bir ağaç hissiyatı vermeyecek. Üzerini kirletemeyecek hakkıyla. Su ile toprak ile geliştirmesi gereken motor becerilerini sağlığa vallaha zararlı değil diye açıklamaları olan oyun hamurları ile geliştirmeye çalışacak. Sanal derken de ne demek istediğim az çok anlaşılıyordur. Her şeyi geçtim arkadaşı bile sanal olacak. Ona masalı youtube da izlenme kasmaya çalışan garabetler anlatacak. Saklambaç oynayamayacak video oyunları ile kendini tatmin eder duruma gelecek.

Yedikleri içtiklerine gelirsek durum daha da ciddileşiyor. Küçüklüğümde, köyde bir öğünü nasıl hallederdik diye düşündüğümde şunlar geldi hatırıma: Bahçeye inip fasulye toplamıştık, yanına salata için biber domates salatalık ve diğer yeşillikleri gene bahçeden toplamıştık. Gene yanına her sabah kapımıza bırakılan bir kova dolusu yoğurt -ki o yoğurtun nası yapıldığını anlatmaya lüzum yok sanırım. Hasılı yediğimiz her şey aşağı yukarı doğaldı. Şehirdeki bir çocuğun yemeğini düşünelim. Bakkaldan aldığı cipsler, krakerler, okul çıkışı gidip yediği fast foodlar. Zarar zarar zarar. Şehirde satılan organik ibareli ürünler zaten komple fecaat. Domates 3 lira ise organiği 15 lira. Köy ürünleri ayağına geçir millete. Halbuki köyde organik diye bir kelime duymazsınız genelde, bu köylülerin cahil olduğundan değil böyle bir saçmalığa gerek duymadığındandır. Köy yumurtası diye bir kelime mesela duymazsınız. Çünkü her sabah bir büyüğünüz kümese gider ve ordan sizin için yumurta alır.

Sonra çevreye gelirsek, anne baba ve çocuktan ibaret bir aile genelde şehirde. Çok istisnai durumlarda bu değişiyor. Ve bu aile de sadece kendi dairesi içinde etkileşimler kuruyor. Diğer akrabalarla iletişim telefon bilgisayar gibi gene aslını asla tutamayacak şekillerde gerçekleşiyor. Yan komşusuna bile gitmesi yasak çocuğun. Yan komşuyu tanımadığımız gerçeği de cabası. Sokak zaten mümkün değil. Geliri çok yüksek değilse sitede falan da oturamıyor insanlar. Sitede oturunca da kıç kadar bir oyun parkı var düştüğümüz duruma bakın. İki salıncak bir kaydırak tamam. Çözdük çocuğun tüm keşfetme duygusunu. Yerelde ise tam tersi. Herkes birbirini tanır, ahmet amcası ayşe teyzesi vardır çocuğun. Her yer oyun alanıdır onun için. Zihni berraktır ve gelişmesini hızlı tamamlar. Sokakta düştüğünde karşı komşusu kaldırır, acıktığında sanal olmayan arkadaşının gene sanal olmayan annesi ekmek verir eline. Düşer, kalkar, tırmanır, zıplar, koşar rahat rahat. Alt komşu rahatsız olur gibi bir derdi yoktur çocuğun orda. Vesaire vesaire.

Bu konular eyvallah da nası etkiler çocuğumuzu ona da biraz değinip bitirelim yazıyı. Günümüzde çocukların en çok yaşadığı sorun Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu denen sıkıntı. Ve bu bozukluğun bir kaç nedeni var ancak günümüzde feci noktalara gelmesi bilgisayar-televizyon-telefon gibi araçların çok kullanımı. Çünkü çocuğun oynayacak yeri yok telefonda oynayacak, konuşacak ve dinleyecek kimsesi yok televizyon dinleyecek. Ufak yaşta mamasını yememekte zorlanan çocuğa reklam açalım da karşısına oturtalım diyecek evebeyni. Alın size sorun. Sonra depresyon olayı var. Enerji paylaşamadığından, düşük enerjili bir yaşamı olduğundan kaynaklı. Yani küçük aileler bunu tetikliyor. Tüm mahallesi, köyü ile ilişkisinin olması bir tarafta kendi dairesinden çıkamayan, sadece yorgun babası ve sinir krizi geçiren annesini görerek büyüyen çocuklar diğer tarafta. Sonra obezite. Gene şehrin dayattığı ambalajlı besinlerden kaynaklı. Ve başka ismini sayamadığım tonla sıkıntı. Gelişmişlik sandığımız olay bakın bir çocuk üzerinde neler neler yapmakta.

Bunlar sadece aklıma gelen şeyler, oturup saymaya kalksak daha kim bilir ne sorunlar çıkar. İyi bir çocuk yetiştirmek istiyorsak onu doğa ile canlılar ile buluşturmalıyız. Eve kapatıp, eline tableti verip yetiştirdiğimiz çocukların vebali bizim de üzerimizdedir sanırım.

Çocukları etkileyen olumsuz etkileri ya da olumlu yanları siz de yorumlarda yazabilirsiniz. Okuduğunuz için teşekkürler.

Daha Fazla Göster

Samanpan

Dünyanın en güzel şehrinde doğup dünyanın en dandik başkentinde hayatını devam ettirmekte. Psikoloji İle uğraşmakta olup saçmalamak için bu siteyi kullanmakta. Tanısanız çok sevmezsiniz.

İlgili Makaleler

2 Yorum

  1. Şu an yaşadığım ilçeye ilk geldiğimde ” bonzai içmeyin” gibi bir afiş görmüştüm.bonzainin ne olduğu bilmiyordum mesela. Şimdi ise 13 yaş civarı çocukları sokakta, arabanın ön kaportasının üzerine, merdivende, her yerde görür oldum. Oturduğumuz parka sivil polislerin gelip yerlere malum seylerden döke döke, nasihat, fırça karışık söylemlerde bulunarak ayakları üzerinde sallanan insanları göturduklerini… Bir daha o parka gitmedim sanirim. Her gun onları görup … Neyse burda yasamasalardi bundan muhtemelen adini dahi bilmeyeceklerdi. Büyüksehir tehlikedir en çok da..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu