Manchester By The Sea İnceleme

04:53 20.02.2025
Bir hata yapan ve bir daha yaşamına devam edemeyen bir adamın hikayesi. Korkunç bir hata.
Filmin genel yapısı hakkında kısaca konuşup ana fikre döneceğim. Renk seçimi ve kamera açıları ile bir başyapıt. Anlatılmak istenen hikayeyi ancak bu kadar iyi anlatabilirlerdi. Genel olarak bunlar söylenilebilir ancak konuya geldiğimizde iş o kadar basit değil.
Filmin baş karakteri yukarıda söylediğim gibi hata yapan ve bir daha kendini affedemeyen biri. Donuk, silik, ruhsuz, depresif, insanlardan nefret eden ve empati kurmakta zorlandığımız bir karakter olarak başlıyor. Olayı anladıktan sonra ise bakış açımız, en azından benim bakış açım, tam tersine çevriliyor. Gündelik ve basit denilebilecek işlerden kafa kaldırmayan, duygularını kendine bile asla açmayan, kendini sürekli meşgul etmeye çalışan ve yaşadığı hayatla kendini cezalandıran biri. Tanıdık geliyor izlerken.
Polise olayı anlattıktan sonra polisin, “dün gece bir hata yaptın milyonlarca hata yapanlardan biri gibi, bunun bir cezası yok.” demesi. Cezalandırılmayı bekleyen birine söylenecek son laf sanırım bu. Hemen sonra intihar etmeye çalışması, o da olmayınca tüm hayatı kendine zindan etmesi ve kendini cezalandırmaya çalışması. En adi işlerde çalışması, hapishaneye benzer bir evde yaşaması, ışık bile görmeyen, olur olmaz yerde kavga çıkarıp dayak yemeye çabalaması gibi gibi. Yaşamayarak kendini cezalandırmaya çalışmak, cezaların en büyüğü olabilir. Beni en fazla etkileyen de burası oldu.
İnsanlar onu affetse de, sevmeye çalışsa da kendini affetmemek. Sevmekten kaçınması, sosyal hayattan uzaklaşması, sürekli boş bakması içimdeki bazı duyguları açığa çıkardı diyebilirim. Gözlerim sürekli dolmuş şekilde, derin nefes almadan seyrettim gerisini. Yaşadığı travmayı atlatamamış olması bi yana, gündelik hayata maruz kalması sadece yaşayanın anlayacağı bir zorluktur. Abisinin vefat etmesi ve cenaze için para bulamaması gibi. Manevi ve maddi durumların birbirini engellemesi. Üzülecek fırsat bulamaması. İstemediği ortamda bulunması -ki Manchester’e dönmek zorunda olması gibi. Eski eşi ile karşılaştıkları sahnedeki oyunculuk gerçek gibiydi. Kendi derdini sırtından atamadan başka dertler yüklenmek ve buna mecbur olmak bu hayatın laneti gibi bişey.
Dünya dönmeye devam ederken onun için dönmüyor gibiydi. Sevmenin ya da mutlu olmanın korkutması insanı. İnsanları dinlemesi ama duymaması, bakması ama görmemesi gibi. Göz teması bile kurmaktan korkmak çok acı verici bir durum. İnsanın kendini utanılacak bir insan olarak görüp, hiç affedemediği bir durumda insanların gözlerine bakmaya cesaret edemeyişi.
Bazı acılar geçmiyor, bazı insanlar atlatamıyor. Kendisine neden kalmıyorsun dediğinde baş edemiyorum deyişi beni çok etkiledi. Son zamanlarda Perfect Days’den sonra beni en fazla etkileyen şeylerden oldu. İzlemeden biliyordum zaten böyle olacağını. Bi kaç sefer açıp izlemeden kapattığım da oldu bir türlü izleyememiştim ama bu gece izleyesim tuttu. Film izler gibi değil sanki gerçek hayattan bir kesit gibiydi. Çok beğendiğim, çok fazla empati yaptığım ve beni çok etkileyen bir film oldu.
İzlemenizi önermem.