Deli ve Dahi-Film İncelemesi
Sinema sektörüne son 10 yıl süper kahraman damgası vurulmuş durumda. Gişe filmlerinin büyük bir bölümü Marvel veya DC Comics filmleri etrafında dönüyor. Yıllık hasılat ve gişe başarılarının da büyük bir yüzdesini film sektörünün açığını keşfetmiş bu iki çizgi roman şirketi yükleniyor. Arada vizyona seyrek de olsa kaliteli yapımlar çıkmıyor değil. Bunlardan biri de Deli ve Dahi filmi.
Gerçek hayattan uyarlama bir film. Başrollerinde Mel Gibson ve Sean Penn var. 1998 yılında yazılmış bir kitaptan esinlenen bu eserin hakları 2016 yılında bu hikayeden güzel film olur diyerek Mel Gibson tarafından alınmış. Dahi kısmına kendisini yazan Gibson deli rolüne de biçilmiş kaftan olan Penn’i koymuş ve çok da yakışmış. Başrollerini iki aktör oynasa da deli rolü filmi sırtlamış diyebilirim. Ancak izlediğinizde hangisinin deli hangisinin dahi olduğunu karıştırabilirsiniz. Zaten delilik ve dahilik arasında ince bir çizgi vardır. Delilik Tahayyülü ve Hakikat isimli yazımda buna değinmiştim okumadıysanız okumanızı tavsiye ederim.
Kısaca konudan da bahsedelim. Film her öğrencinin eline bir kere almış olacağı Oxford sözlüğünün nasıl ortaya çıktığını oldukça dramatik bir hikaye ile göstermenin derdinde. Sean Penn Amerikan iç savaşı sırasında orduda görev almış bir cerrah. Savaşın ve yaşadığı travmaların sonucunda yolu akıl hastanesine düşüyor. William Chester Minor rolünü hakkı ile verdiğini söylesem de kişiyi araştırdığımda beyaz perdede gördüklerimden çok daha fazlasını yaşadığını gördüm. Kendisi Yale Üniversitesinde eğitim görmüş bir Amerikalı. Hayatını araştırmanızı tavsiye ederim. Mel Gibson ise sözlüğü yapmaya başlayan ancak William Chester olmasa başaramayacak olan James Murray karakterini canlandırıyor. Aile ilişkileri ve okuldaki dönen entrikalar güzel yansıtılmış diyebiliriz. Akıl hastanesinde eline yardım metni geçen Chester deliliğin verdiği yetkiye dayanarak binlerce kelime ve anlamını posta ile Murray’a gönderiyor. Daha fazla kitap okuyor ve daha fazla yardım ediyor. Bu sırada akıl hastanesine düşmesine neden olan olaylar baş gösteriyor. Duygu dolu anlar yaşayacağınız bir dram biyografi filmi olmuş.
Yönetmene de kısaca değinelim. Farhad Safinia yönetmenliğini yapıyor. Ve gerek dönemin karanlık sokaklarının atmosferi gerekse akıl hastanesi sahneleri gerçekten iyi çekilmiş. Bir tık kısa olabilir miydi bilemiyorum ancak film sizi yoruyor.
Anafikir olarak ise kitapların sağaltıcı yönünü ilmek ilmek işlemişler. Psikolojik olarak zor durumlar yaşayan karakterimiz kitaplar sayesinde hayata tutunuyor. Buna koşulsuz sevgi de eşlik ettiğinde çok ince olan ölüm kalım çizgisinde sizi canlı kalmaya itiyor.
23 Nisan günündeyiz ve hala vizyonda. Eğer izleyecek ve hayatınıza bişeyler katmasını istediğiniz bir film arıyorsanız es geçmeyin derim.