Hiç Bitmeyen Kavga!
1942 yılında Kentucky’de doğdu. İsmi Cassius Marcellus Clay. Dünyanın en gelişmiş ülkesi, dünyanın bir numarası, dünya devi gibi yakıştırmalarda bulunulan ülkede. 100 yıl olmamış daha yani. Mesela bir otobüse bineceksiniz siyahi olarak. Otobüsün 4/3 ü beyazlar için ayrılmış, en arkada küçük bir bölümü eğer ön dolu olup da arkayı da kullanmazlar ise binebiliyosunuz oraya. Aynı lavaboda ellerinizi yıkayamıyorsunuz mesela. 1 Aralık 1955 tarihinde beyazlara ait alanın dolması üzerine oturduğu orta kısmı boşaltarak yeni beyaz yolculara yer açması istenen Rosa Parks isimli siyah kadın, yerinden vazgeçmeyince tutuklanmış. İkinci sınıf bir köle olmaktan öteye geçemedikleri yıllar. Ancak orta çağ falan değil dikkat edin daha 100 yıl geçmemiş üzerinden. Aynı okula gidememekten aynı restorantta yemek yiyememeye kadar giden eziyetler serisi. Tam o yıllarda doğmuş bir siyahi olarak.
29 Ekim 1960’da profesyonelliğe adım atan Muhammed Ali, 18 yaşına girdiğinde Roma Olimpiyatları’nda altın madalyayı kazanarak tüm dikkatleri üzerine çekti. Ali, gençlik dönemini ABD’de ırk ayrımcılığının en yoğun olduğu dönemlerde geçirdi.
Altın madalyalı Ali, ABD’ye döndüğünde bir restorana gitmek istedi. Görevliler “Burada sadece beyazlara servis yapılıyor” diyerek ünlü boksörü içeri almadı. Olimpiyat şampiyonu Ali de ırkçılığa karşı tepkisini ortaya koymak için madalyasını Ohio Nehri’ne attı.
Sonra müslüman olur ve ismini Muhammed Ali yapar. O yüzden sadece bir boksör değildir kendisi. Sadece bir rakibi yenmez ringde. Irkçılığı, köleliği, ikinci sınıf vatandaşlığı yener. Yumruğunu bunlara vurur.
Bir unvan maçı başlayacaktır. Tartı günü bir araya geldiklerinde, şampiyon Muhammed Ali kendisinden mütemadiyen “Cassius Clay” diye söz eden Ernie Terrell’a dönüp bir kez daha “Neden adımı doğru söylemiyorsun der. 6 Şubat 1967’de Houston Astrodome’da 40 bin seyircinin izlediği Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonluğu “unvan maçında” Muhammed Ali Ernie Terrell’ı sayıyla yener. Maça damgasını vuran hadise, özellikle sekizinci raunttan itibaren Ali’nin her sarsıcı yumruğundan sonra Terrell’a “Söyle benim adım ne?” diye sormasıydı!
Vurdukça soruyor; sordukça da vuruyordu:
“Benim adım ne, söyle?
Anlayacağınız sadece dünya şampiyonluğunu almıyordur. Yıllardır sömürülen hakların intikamını alıyordur. Rengine, dinine hatta ismine bile saygı duymayanlardan alması gerekenleri alıyordur.
Konumuz Ali’nin hayatı değil. Sadece anlatacağım tarafını anlatacağım sizlere. Vietnam savaşı gelir kapıya. Kendisini de askere alıp savaşa göndermek isterler. O ise gene kendi ile sınırlı kalmayıp herkese bir ders niteliğinde şunları söylemiştir:
“Asker kaçağı değilim. Ne bayrağımızı yakıyorum ne de Kanada’ya kaçıyorum. Burada kalacağım. Beni hapse mi tıkmak istiyorsunuz? Olur, istediğinizi yapabilirsiniz. 400 yıldır zaten hapisteyim. Üç beş yıl daha yatacakmışım ne çıkar. Ama katillere yardım edip fakirleri öldürmek için 15,000 km’lik bir mesafe kat etmeyeceğim. Ölmek istesem, burada ölürüm. Şimdi, sizinle kapışarak ölürüm. Benim düşmanım sizlersiniz. Çinliler, Vietkonglar veya Japonlar değil.’’
Tutuklandı (ordunun çağrısını reddetmenin karşılığı 10 bin Dolar para ve 5 yıl hapis cezasıydı). New York Boks Federasyonu lisansını iptal etti. Bütün unvanları elinden alındı. Diğer eyalatlerdeki federasyonlar da aynı kararı alınca 3 yıl boks yapma ihtimali kalmadı. 21 dakikada görülen bir dava duruşmasıyla suçlu bulundu.
Ne var ki Ali’nin bu vicdani reddi kitlelere ilham kaynağı olmuşu. İnsan hakları örgütleri de konuyu sahiplenince bu tavır dalga dalga yayıldı.
Devamında olaylar kimsenin beklemediği bir şekilde gelişti.
Halkın savaşa olan inancı giderek azalıyordu. Giderek daha fazla sayıda insan savaşın haksız gerekçekerle yürütüldüğünü ve ülkenin çıkarlarıyla bir ilgisi olmadığını savunuyordu. Uçaklarla getirilen bayrağa sarılı tabutlar da bu görüşleri iyice perçinliyordu.
Ringlerden uzaklaştırılan Muhammed Ali ise bu esnada üniversite üniversite dolaşarak ABD’nin bu savaşını protesto eden ateşli konuşmalar yapıyordu. Benzer çabayı TV ekranlarında da sürdürüyordu.
100 yıl geçmedi henüz üzerinden ve ona kimse sadece boksör demedi. O kötülüğü yendi sürekli.
07.10.2018 günü bir dövüş müsabakası yapıldı. Muhammed Ali’nin yumrukları dünyadaki kötülüğü bitirmeye yetmemiş olacak ki aradan yıllar geçmesine rağmen hala ırkı ile dini ile dalga geçiliyordu. Muhammed Ali yaşamıyordu artık ama ırkçılığa yumruk atacak ve ruhunu yaşatacak kişiler hala vardı. İsmi Khabib Nurmagomedov. Dağıstanlı bir müslüman. Bugüne kadar 27 maça çıkmış ve hepsini kazanmış. Ancak son karşılaşması sadece bir dövüş karşılaşması olmayacak. Karşısında egosu arşa çıkmış, insanlarla dalga geçmeyi ve aşağılamayı adet haline getirmiş biri var. Sadece bu kadarla da kalmayarak Habib ile yapacağı müsabaka öncesi onu dini ile aşağılamaya başlamıştı. Müslüman olduğundan dolayı Habib’e ve babasına defalarca terörist demişti canlı yayınlarda. Ancak bu kelime o kadar yaygınlaşmıştı ki kimse ne oluyor demiyordu.
Dünyada islamofobi dalga dalga yayılıyor ve müslümanlar gelişmiş batılılar tarafından terörist ilan ediliyor ve çok az kimsenin sesi çıkıyordu. Bir Ali daha çıkıp yumruğunu vurmalıydı. Her zamanın bir firavunu olur. Bu kişi olur, fikir olur ama olur. Her firavuna da bir Musa gerekir. Bu seferki Musa, çocukluğunda ayılar ile güreşen (tıklayarak görebilirsiniz) ağzından bismillah, elhamdülillah düşmeyen bir karma dövüşçü. Karma dövüş şudur ki yumruk tekme dirsek Allah ne verdiyse var. İstediğiniz stilde de dövüşebilirsiniz. Bu kahramanımız aslan yürekli de güreşle büyümüş. Hiç yenilmemiş. Ayı ile güreşerek büyüyen bir çocuğun karşısına insan koyarsanız tabi yenilmez. Karşısındaki arkadaş da bu işin en büyüğü ama insan değil işte. Kahramanımız 3. raundda altına alıyor resimdeki ünlüyü. Sağdan tutuyor soldan tutuyor en sonunda boynuna geçiriyor kollarını. Boğulmadan önce eli ile pes işareti yapıyor resimdeki dingil. Kazanıyor dövüşü ancak konu dövüş değil onun için. Aylarca babasına terörist denmiş, dalga geçilmiş birine yetmiyor sadece yenmek. Irkçı hareketlerine devam eden kenardakilere atlıyor ringden.
Çünkü demin de yazdığım gibi mesele sadece rakibi yenmek değil, hiç olmadı da. Ali ondan dolayı vurdukça ismimi söyle diye bağırdı zulmün suratına. İsmimi söyle, ismime saygı duy, dinime saygı duy, rengime saygı duy diye vurdu yumruğunu. Sadece rakibe değil, asla sadece karşısındakine değil çağın en belalı düşüncesine vurdu yumruğunu.
Habib de öyle yaptı bugün. Durduramadı içindeki ateşi. Ezilmişliği, ötekileştirilmeyi, itilmeyi kabullenemedi. Yetmedi rakibin pes etmesi fikirlere de pes ettirilmeliydi. Sorun hep buydu yıllardır. Ancak doğru olanı yaptı kendisi. Milyonlarca insanın dört gözle beklediği etkinliğe hazırlandı. Yetmedi o etkinliği en iyi gerçekleştireni yenmesi gerekti. Öyledir bu işler. Oturduğun yerden, yattığın yerden konuşmakla çözemezsin sorunu. Binlerce siyahi insan öldürüldü ancak Muhammed Ali’nin sesi duyuldu. Çünkü en iyisi oldu. En iyisi olduktan sonra çıktı ve gerçekleri söyledi. Müslüman dünyasının kronik sorunlarından biri belki de birincisi. Okumayan, üretmeyen, çalışmayan toplumlar halini almaları. Herkesten iyi olmak gerekiyor sözünün dinlenmesi için. En iyi doktorun en iyi mühendisin en iyi sporcunun…
Ve spor sadece spor değildir asla. Basit bir maç gözü ile bakmamalıyız bu aktivitelere. Böyle fikirleri gömmek için en iyi futbolcu, basketbolcu, boksör neyse artık o olmak gerekiyor. Allah sayılarını arttırsın ne deyim. Bizlere de nasip etsin en iyilerden olmayı…
hiç bitmeyen bu kavgayı ne güzel yazmışsın
teşekkürler