Gelecek Kaygısı-Yoksulluk Korkusu

Hayatın garip olduğunu söylemiştim sanırım. Görüyor ve arttırıyorum. Hayat bir hayli garip. İnsanlar da ona bağlı değişiyorlar. Maddiyat artık ayırıcı tanı olmuş durumda. Kişiler eş dost vs lerini ona göre seçiyor artık. Samimi dost bulabilmek bu devirde imkansıza yakın bir oranda. Ama imkansız değil.
Artık üretmekten çok nasıl daha kaliteli tüketiriz durumundayız. Çevrenize bakın. En çok ön planda olanlar hep daha iyi tüketenler, ya da daha iyi tüketilecekler. Üretecek kimse yok denecek kadar az. Önceki yazılarda yazmıştım okuduysanız: adam sevgisini aşkını sinirini öfkesini bile bi başkasının sözü ile dile getiriyor.
Kendi cümlem olsun, ben söylemiş olayım yok. Herşey hazırcılıkta. Herşey ama. Bu hazır mantığı normalde insanlara daha çok vakit kazandırması gerekirken, çevrenizdekilere bakın en moda yakarış vakit azlığıdır. Yetişemiyoruz derler insanlar. halbuki herşey hazır artık. 6 ayda seyahat etme yok artık mesela. biniyosun uçağa maksimum 1 gün sürüyor. eskiye göre 5 ay 29 gün kârımız var demektir bu. Ama nerde ozaman bu zaman ? Kim Çaldı Zamanı !
-Goethe, en büyük eseri Faust’u ölümünden bir yıl önce, yani 82 yaşında bitirmişti. 83’dü..
-Galileo, ayın günlük ve aylık çizimlerini yaparken 73 yaşındaydı. Charlie Chaplin,76 yaşında film yönetmenliği yaparak işinin başındaydı
-Mimar Sinan, Süleymaniye camisini bitirdiğinde 70 yaşını geçmişti. Selimiye camisini tamamladığında ise 86 olmuştu…
-Pasteur kuduz asısını bulduğunda 60 yaşındaydı…
-Kristof Kolomb Amerika’yı keşfe çıktığı ilk yolculuğunda 50 yaşını çoktan aşmış durumdaydı…
Demek oluyo ki: Gençlik hayatın belli bir çağı ile ilgili değildir. İnsan, kendine olan güveni derecesinde genç, şüphesi derecesinde yaşlıdır.
Şimdiki nesle bakıyorsunuz 18 yaşında depresyonda. 20 yaşında intihar ediyor. 25 yaşına geldiğinde belki hayattan sömürmediği hiç bir halt kalmadığı için hayata küsüyor. Yapacağım hiç bişey yok diyor. Evliliğini yıkıyor belki. Hayatını mahvediyor. Adam 80 yaşında kitap yazmış kimin umurunda, bizimki 20 yaşında kitap okumuyor.
Çalışıyorsa da daha çok para için bunu yapıyor. Amaçsız yapıyor yani. Ömrüde onun peşinde harcanıp gidiyor.
Yoksulluk korkusuyla ömrü servet peşinde harcayanda gördüm fakirliğin özünü, çevirdim yüzümü !
Güven de o ölçüde yerlerde sürünüyor. Evine girerken karşı dairendekini görünce iyi akşamlar diyorsun, tecavüz mü edecek acaba bana diye suratına bakıyor, biri daha geliyo diye dış kapıyı açık tutarak onun gelmesini bekliyorsun, acaba neden bunu yaptı diye sorguluyor…
Bilmiyor ki karşılıksız bişey yapmayı. İnsanlık için yararlı olmayı. Maddi bi beklentiye girmeden de insanların iyilik yapabileceğini bilmiyor. Görmemiş en azından çevresinde demekki.
Eskiden ben küçükken, belki ortaokula falan giderken bişey yapardım. Şimdi düşünüyorum nasıl bi idealmiş ozamanki yaptığım. şuan yapamıyorum öyle belki. Kısaca anlatayım.
İstanbulda o zaman otobüslere küçük bi kağıt parçası ile binilirdi. öğrencinin mavi yetişkinin kırmızı bileti olurdu. benim oturduğum yerde de o biletten satılmazdı. bayiisi yoktu en azından. bi bakkal bazen getirirdi ama orda da bulamazsam mecburen otobüs şöförüne ileriki duraklarda alıp atacağıma inandırmam gerekirdi. Binerdim Bostancıdan bi önceki duraktan, Yenisahra ya gelip otobüs durduğunda koşarak inip bileti alıp geri binerdim.
Tabi bu kabul eden şöförler için. bazıları da güvenmezdi almazdı hiç. Yani çok otobüse binemeyebilirdim şöförün güveni yüzünden. Bende Kadıköye gidince fazladan bi bilet alırdım. Otobüs duraklarında içinde şöför olup bekleyen herhangi bir otobüse biner derdim ki :
“Abi kusura bakmayın, geçen biletsiz binmiştim. şimdi aldım, onu atayım kutuya” der atar ve inerdim otobüsten. Halbuki hiç biletsiz bindiğim için falan değildi. Sadece Otobüs şöförü öğrencilere güvensin de yolda kalan bi öğrenci falan binmek isterse almamazlık yapmasın diye.
Neyi değiştirirdi ki bu bilemiyorum ama elimden o geliyordu sadece ve yapıyordum arada.
Şimdi bazen benim bile güvenimin tükendiği oluyor. Halbuki el birliği ile bişeyler yapmalıyız.
ELİMİZDEN GELENİ…
Ama yaparsınız yapmazsınız bilemem tabii ki. Ben sadece umut ediyorum. Bi elin parmaklarını geçmeyecek sayıda bu yazının okunacağını bilsem de üretmeye çalışıyorum. Dilimin döndüğünce yazmaya çalışıyorum.
Kabul olur mu ? – İnşallah. He insanların umurunda mı derseniz bilemiyorum açıkcası.
En azından o ortaokula giden ufak çocuğun yüreğinden diliyorum hepimize.
Son olarak da:
Dağıtmıyor hiç bir güneş ruhumdaki sisi, ve ben hala yarın güzeldir diyorum kalmasa da albenisi!..
Guzel bir yazi olmus yuregine saglik
Gunumuzde gercek olupta kafa yormadigimiz konulara deginmissin
En buyuk kotulugu bize en sevdiklerimizin yaptigi bu duzende elbetteki
komsumuz olan garip ve yalniz adam faili mechul zanlilarin listesinde olacak
tabiki bizler komsuluk nedir unutacaz hatta komsuluk yapmak istemiyecez
nerde kaldiki ogrencilerin ismini aklamak durustlukle ornek olmak
istanbuldaki talebe donemlerimde tesetturluleri kotu bilmesinler diye
alis veris yaptigimiz kitapcilarda borc birakmazdim
ismim veresiye defterinde bulunmazdi
talebeligim arkasina siginip kimseye agiz egmezdim
tesetturumle fukara ve dilenci izlemini birakmamak icin
Elimizden gelenler belkide kucuk seylerdir ama sonuclari buyuktur mutlaka.
yureginize saglik guzel bir yazi, bi nebze kafami dagitti.