Cuma Sendromu
Bugün günlerden cuma. ve cuma sendromu yaşamaktayım ey blog. cuma sendromu da neymiş diyenler vardır kesin. yoksa bile ben yazacam zaten de lafın gelişi işte sorma gereği duyuyorum :) herkesin pazartesi sendromu olur.bende cuma sendromu…
haftanın ilk günü olan pazartesi, tatilden sonra ilk de çalışma günü olması hasebiyle ya da okula gidenler için gene tatilden sonra ki ilk okul günü olması sebebi ile sıkıntılı bir gündür. aslında yok öyle bi sıkıntı da işte millet takıntı haline getirdiğinden dolayı her pazartesi aynı sıkıntıyı yaşıyorlar. sanki ilk pazartesileri. halbuki her hafta her hafta alışılmış olması gerekiyor.
Hatta geçenlerde biri ben çok zengin olduğumdan bende pazartesi sendromu değil stokholm sendromu oluyor dedi.
Stokholm stockholm ya da neyse sendromu şu : kaçırıldın diyelim. kaçıran kişiye aşık olmak gibi bi durum. ama konumuz o değil, ayrıca bi alex değil (söylemesi çok tatlı da kendimi tutamıyom arada)
neyse cuma sendromu nasıl oluyo bilmiyorum ama pazartesiden daha kötü bişey gibi. içinde bi sıkkıntı bi bunaltı bi sona gelmişlik bi bitkinlik bi alex değil (tekrar pardon “bi” diyince tutamıyom kendimi) gibi bi durum oluyo. sanki son akşam yemeği. ya da sanki son günümüz. son iş günümüz. yarın yokmuş gibi bişey.
Şöyle bi durum gerçekleşiyo. zaten hafta sonunu da miskin miskin geçiren insanlarız. pazar oluyo hala uyuyoz , pazar akşamı oluyo garip bi stres elimizi kaldıramıyoz ! alışmışız vesselam.
yapacak bişey yok hayat böyle. en nefret ettiğim şeylerden biri de bu alışmışlık hissi, “öğrenilmiş çaresizlik” garabeti. neyse neyse.
Bu arada yazı yazıyon oralarda bana bi vurguda bulunmuyon, bi işaret bi işaret bi ışık diyenlere burdan bi el feneri tutuyom. kıymetinizi bilin :) kendimi tv ye çıkmış gibi hissediyorum an itibariyle. neyse haydin çalışmaya . aeo omo aro